Kürt müziğinin sevilen sanatçılarından Ozan Kawa yeni albümü ‘Ez u tu’ ile 12 Mayıs’ta, Paris’te Maxmurlu çocuklarla dayanışma amacıyla yapacağı konserle aynı günde, yeniden müzikseverlere merhaba diyor.
İlk albümü ‘Ava Evine’ ve ardından çıkardığı ’Taya Dila’ ile gençlerin gönlünde taht kuran, müziğine âşık Ozan Kawa ile yaşamını, müziğini ve ‘Ez u tu’yu konuştuk.
-Müzikle ilişkinizden başlayarak bize kendinizi tanıtabilir misiniz öncelikle?
– Ben küçük yaşlardan beri yöresel bazda söylemeye başladım ve tam da müziğe gönül verdiğim bu dönemlerde Kürt müziği ile bütünleşmemiz söz konusu oldu. Bu dönem aynı zamanda bütün Kürt gençlerine yönelik kültürel, sanatsal saldırıların ve asimilasyonun çok yaygın olduğu bir dönemdi. Diğer taraftan da gençliğe özellikle de Kürt gençliğine arabesk kültürünü aşılatma ve entegre etme söz konusuydu. Benim doğduğum büyüdüğüm yöredeki tüm gençler arabesk müzik okumak ve Türkçe okumak istiyordu. Onlardan biri de bendim. Daha on iki yaşındayken Muş Halk Eğitim Merkezi’nde yapılan halk müziği yarışmasında 47 yarışmacı içinden ben de dereceye girmiş ve korkunç bir sevince boğulmuştum.
– Kürtçe ve Kürt gençliği üzerindeki baskılardan bahsettiniz bütün bunlar arasında sizi Kürtçe söylemeye iten nedenler neydi?
– Benim Kürt müziğine yönelmemde annemin etkisi çok büyüktür. Annem resmen Türkçe müziği bana yasaklamıştı ve önüme Kürtçe kasetler yığıp onları dinlememi istiyordu. Meryem Xan, Ayşe Şan ve Şakiro gibi dengbejleri böylece dinlemeye başlamıştım. Ayrıca bizim yöremiz de dengbejlik geleneği çok yaygın ve önemliydi. Ve Kürt gençleri üzerinde de etkisini gösterdi. Bir yandan arabesk ciddi bir çekim merkezi olurken diğer yandan dengbejlik onların koruyucu kalkanı gibiydi. Onun dışında bir de annem bana sistemli olarak, günde bir iki saatlik yayını olan Erivan radyosunu dinletirdi. Erivan radyosunda Kürtçe müzik dinlemek beni gerçekten çok etkilerdi. Kürtlük kavramının, Kürdistan’ın yok sayıldığı bir dönemde gözlerimizi dünyaya açmıştık ve birden bire radyolarda Kürtçe müzik dinlemeye, Kürtçe konuşma ve tartışmaları takip etmeye başlamıştık. Bunlar beni derinden etkiledi. Benim bugün buralara gelmemde annemin rolü büyüktür. Gönül isterdi ki annem bugün hayatta olsaydı ve bugünlere geldiğimi, halkımıza müziğimle sanatımla hizmet ettiğimi görseydi. – Yarışmalara katıldığınızı söylediniz. O zamanlar bir gün Kürt müziğinde böyle ünlü olabileceğinizi, Kawa olacağınızı hayal ediyor muydunuz?
– Ben yarışmadan dereceyle çıktığımda bir gün büyük bir sanatçı olacağım hissine kapılmıştım o zamanlar tabii, fakat bu kadarını düşünmek yine de mümkün değildi.
– Kawa ismini almak nereden geldi aklınıza? Neden Kawa?
– 1995’te Fransa’nın Marsilya şehrindeki Newroz gecesinde, ben Demirci Kawa rolünü oynamıştım ve oyun çok beğenilmiş, ayakta alkışlanmıştı. O rolümle ve performansımla ben de çok müthiş derecede bir beğeni toplamış ve ilgi çekmiştim. Ve ardından gecede sürpriz sanatçı olarak beni ‘Ozan Kawa’ şeklinde sahnede anons ettiler. Önce gülüp geri çekildim, kim bu Kawa diye? Sonra olayı anladım ve geri döndüm. İlk stranı okuduğumda çok heyecanlanmıştım ve dizlerim titremişti. Üç bin insanın karşısında söylüyordum. Akademiden gelen sanatçı arkadaşların da ilgisini çekmişti bu durum ve Xelil Xemgin, ‘sesin güzel, bu ses topluma mal olabilecek bir sestir, bence değerlendirelim bunu’ dedi. Ve bana yardımcı oldu. Marsilya kültür işlerinin sorumlusu oldum, konserler geceler derken, 2000 yılında Koma Berxwedan’a katıldım. Bu benim için bir onurdu, onların öğrencisiyken arkadaşları olmuştum. Ve ondan sonra ‘Kawa’ olarak devam ettim.
– ‘HELİYAM ÇIKIŞIMIN DİĞER ADIDIR’
– Ez u tu’ya gelmeden önce bilmeyenler için ‘Ava Evine’yi, oluşum sürecini ve dillerden düşmeyen Heliyam parçasını anlatır mısınız bize?
– İlk kasetimin heyecanı çok farklıydı elbette. Besteleri kendim yapmıştım ve Heliyam parçası da daha kaset piyasaya çıkmadan önce dillere dolanmıştı. ‘Heliyam’ benim çıkışımın diğer bir adıdir. Ve parça hala ilk günkü etkisini ve sıcaklığını koruyor. Kasetin diğer bir ilginç yanı da, kaset daha piyasaya çıkmadan 2001 yılında, Ozan Semdin, Cevat ve Hakim Sefkan ile beraber Güney Kürdistan’a konser vermeye gittik. Heliyam albümümü yaptığımda işte halen dağdaydım, 1 Eylül 2001’de piyasaya sürüldü albüm. Ben dağdan reklâmlarını izliyordum, Kawa’nın albümü çıkıyor diye. Albümüm çıkıyordu fakat ben onun doğuşunu çok uzaklardan seyrediyordum. Ağlamıştım, çünkü her sanatçı albümü çıktığında başında olur, albümü onun çocuğudur. Bir sanatçının en değerli varlığı albümüdür bana göre.
– Siz çocuğunuzun doğusunu çok uzaklardan, dağlardan izlediniz o halde?
– Aynen öyle. Dağlardan izledim. Ve anlatamam, o gün bir başka olmuştum. Medya TV reklâmlarında günde en az on kere çıkıyordu. Orada hem duygusallaştım hem de çok moral aldım. Geri döndüğüm sırada Tahran’dan müzik şirketim olan Mir Müziği aradım. Albümün yansıması, etkisi nasıl oldu diye? ‘Festivalde albüm rekor satış yaptı’ yanıtını aldım.
– Konuşmamızın başında siz kendiniz de bir dönem Türkiye’de gençlerimize bilinçli olarak arabesk müzik aşılandı dediniz. Sizin müziğinizi de ‘arabesk’ olarak değerlendirenler var. Siz kendi müziğinizi nasıl tanımlıyorsunuz?
– Evet, öyle değerlendirenler var. Benim ilk albümümde şöyle bir durum söz konusu oldu. Kawa’nin kendisi otantik bir insan, Kürt gırtlağı olan, sesi Kürtçeye yatkın olan bir insan neden arabesk yapıyor yorumları, eleştirileri oldu. Geliştirici eleştirinin olduğu yerde, her zaman gelişme de esastır.
– Siz bu eleştirileri kabul ediyor musunuz yani?
– Ben bunu kesinlikle kabul etmiyorum. İkinci albümümü çıkardığımda, bir stil oluşturmak ve bunu bilimselliğe dayandırmak hiçte kolay değildir demiştim. Ben bir arayış içerisindeydim. İkinci albümüm birincisinden farklı bir albümdür. İlki daha çok otantik bir albümken, ikincisi modern müzik, otantizm hatta biraz pop’tur. Bir albümle kendi stilimi oluşturamazdım. Ben şu an pop okuyorum albümümde. Şöyle ki bir parçayı dinlersiniz burada pop var dersiniz, diğer bir parçayı daha otantik bulursunuz başka bir parçada ise halk müziği kokuyor diyebilirsiniz. Bu bir arayıştır. Bununla beraber ben bir tarz oluşturma çabası veriyorum.
. ‘HEDEFİM, MODERN KÜRT MÜZÜĞÜ STİLİ’
– Müzikte ulaşmak istediğiniz tarz nedir o halde? Amacınız nedir?
– Benim gırtlağım Kürtçe bir gırtlaktır, rüyalarımı Kürtçe görüyorum, düşünme biçimim de Kürtçedir. Sesim de o’dur, yüreğimde. Ve hedeflediğim tarz modern bir Kürt müziği stili oluşturmaktır. Yani çağa göre, insanların ihtiyaçlarına göre, altyapıyı ve motifleri ona göre oluşturmak. Otantik müziği modernize edip bir stil oluşturmaya çalışıyorum. Neticede benim arayışım kalıcı bir stil yaratmak ve o çizgide ilerlemektir.
– İbrahim Tatlıses, Mahzun Kırmızıgül gibi Kürt kökenli sanatçılar daha önce Kürtçe şarkı söylemezlerken bu süreçte Kürtçe şarkı türkü söylemeye başladılar siz bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
– Bunu bir rant olarak ele alıyorum. Aslında onların hala o cephede yer almasını ben utançla karşılıyorum. Ahmet Kaya’yı örnek alsınlar. Sadece Kürt kökenli bir sanatçı olarak klip çekeceğim dediği için linç edilmekle karşı karşıya kaldı ve onu sürgünde kaybettik. Bu bütün Kürt ve Türk sanatçıları için örnektir. Buna rağmen İbrahim Tatlıses’ın gidip Kürdistan’da verdiği konserde Türk bayrağı çektirip Türkoğlu Türküm şeklinde açıklamalar yapması hazindir. Kimseyi incitmek gibi bir niyetim yok, fakat gerçekler de dillendirilmek durumundadır.
En son Türk dizilerine baktığımızda da yine aynı şeylerle karşılaşıyoruz, Kürt kültürünü, sanatını, Kürtçe motiflerini işliyorlar, hatta Kürdistan’ı bile kullanıyorlar. Fakat Kürt’ün adı hala yok. Kürt asıllı olmayan Türk sanatçılar bile Kürtçe okumaya başladılar. Mustafa Uğur örneğin. Bu çok güzel bir Türk’tür ve okusun. Fakat yıllardır neden bunu yapmadıklarının özeleştirisini vermeliler. Bir şarkı söylemekle de Kürt halkını kandıramazlar. Kürtler sanatçısını çok iyi tanır ve severler, göklere çıkarmasını da yerin dibine batırmasını da çok iyi bilirler.
KAWA ‘EZ U TU’ İLE YENİDEN
– Buradan üçüncü albümünüze ‘Ez u tu’ya gelirsek, neler var yeni albümünüzde?
– “Ez û Tu“ çok renkli bir albüm. Mîr Müzik ve Kom Müzik ortaklaşa çıkardı. 12 Mayıs’ta Avrupa ülkelerinde, iki hafta sonra da Kuzey ve Güney Kürdistan ile Türkiye’de müzikseverlere ulaşacak. Bu albümde zengin melodiler, duygusal ve dinamik şarkılar çok. Albümde halkın acı, direniş ve umutları ile sevda şarkıları var. Albümümün çıktığı gün yani 12 Mayıs’ta Paris’te, 14 Mayıs’ta da Frankfurt’ta hem albümü tanıtım amaçlı hem de Maxmur Çocuklarıyla Dayanışma amaçlı konserler vereceğiz.
– Albüm için klip çekimlerine başladığınızı duyduk…..
– Evet, bu albümdeki üç şarkıya klip çekmeye başladık. Cezaevi ve hücreleri yaşamış tüm tutsaklar için yazdığım ’Hucra Tarî’nin çekimlerine 1 Mayıs günü başladık. Kürd Halk Önderi Abdullah Öcalan’a özlemin anlatıldığı ’Hey Hey’ ve ’Amara’ şarkılarına da klip çekeceğiz. Amara’yı (Ceren Doğruak) sanırım siz de tanıyorsunuzdur. 31 Mayıs 2005’te Güney Kürdistan’da talihsiz bir trafik kazasında yaşamını yitirdi. Bir süre Paris’te kalmıştı. Amara, hepimizi çok etkilemişti. Kader denileni kabul etmedim ve onun duygularını hissederek bir şarkı yazdım. Böyle insanların ardından şarkı yazmak ve hele okumak çok zor ama onları kalıcılaştırmak da bizim görevimiz. Tekrardan Amara’yı saygıyla anıyorum.
– Maxmur çocuklarıyla dananışma gecesi yapma projesi nasıl oluştu?
– Bu yıl Maxmur’a gittim. En zor koşullarda bile hayata gülümseyen yüzler-gözler gördüm. Bu albümümü çocukların gülümseyen gözleri, anaların yitip giden yiğitler ardındaki direngen duruşları, kızlarımızın-gençlerimizin umut, mücadele, azim ve kararlılıkları şekillendirdi.
– Bestelerinizi yaparken beslendiğiniz, sizi etkileyen olaylar neler, nasıl yazıyorsunuz?
– Şüphesiz her albümün ardında ona kaynaklık eden olaylar var. Halk olarak duygusal alt üst oluşları yaşadık,yaşıyoruz. Bir sanatçının toplumla paylaşacağı en önemli varlığı duygularıdır. Acılarını ve sevinçlerini garip bir şekilde bir arada yaşayan Kürt toplumuna duygularımdan başka ne verebilirim ki? Duygularım bu halkın yaşadıklarıyla oluştu. Bu halk örgütleriyle, insanlarıyla ve toplumsal varoluşuyla; dahası yarattıklarıyla, yaratamadıklarıyla en çok bu süreçte hesaplaştı, muhasebeyi en fazla bu süreçte yaşadı. Doğrular ve yanlışlar kazanmak ve kaybetmekten daha önemli bence… (Burada duygulanıyor) Sanatçı algıladığını aktarır. Halkımızın yaşadığı olaylar duygularımı şekillendirdi. Bu albümde de en pozitif duygularımı sanatsal birikimim ölçüsünde yansıtmaya çalıştım.
– Albümünüzü yaparken kimlerle çalıştınız?
– Bu albümde Koma Berxwedan sanatçılarının tümü bana destek verdiler ve bu benim için inanılmaz bir sevinçtir. Büyük sanatçımız Beser Şahin ile bir şarkıda düet yaptık. Yine Mir ve Kom Müzik desteklerini esirgemediler. Beş aranjörle çalıştık. Genelde albümler tek aranjörle çıkar. 5 aranjörle çalışınca çok değişik, güzel ve zengin fikirler ve melodiler ortaya çıktı.
– Sanatçıların bir çoğu beste yapmak yerine varolan şarkı ve türküleri yeniden yorumlayarak söylemeyi tercih ediyor. Sizin beste yapma konusunda bir sıkıntınız olmadığını gözlemliyoruz, bu konuda neler söyleyeceksiniz?
– Kürt müzigi derya kadar zengin. Ama hiç bir zenginlik tükenmez değildir. Bu nedenle zenginligimize zenginlikler katarak sürdürebiliriz. Beste yapılmasına önem veriyorum. Ben Kürt müzigine yeni besteler kazandırarak ve bu besteleri halkın beğenisine sunarak katkı sağlamaya çalışıyorum.
– Sevda türküleri yazan Kawa için aşk nedir son olarak?
– Âşık olmayan, sevmeyen üretemez, yazamaz, çizemez, şarkı söyleyemez sanıyorum. Ben aşkın, sevdanın, sevginin içinde kendimi buluyorum. Aşk olmazsa yoğunlaşamam ve sanatım kupkuru çıkar ortaya. Ben müziğimle çok güzel, barışık bir aşk yaşıyorum. İnanın son iki yılda müziğimle sevişiyorum, aşk yaşıyorum adeta. Aşktan bahsedip de kadını unutmak mümkün değil tabii. Kadın çok estetiktir, çok güzeldir. Bakıyorsun gözlerinde şarkılar yazıyorsun, kaşlarından güzel eserler yaratıyorsun, estetiğinde, onun nazikliğinde çok şey bulabiliyorsun.
‘EZ Û TU’
’Ez û Tu’ 12 şarkıdan oluşuyor: Hey Hey, Amara, Ez û Tu, Were, Mezopotamya, Yara Şirîn, Hucra Tarî, Nazê, Lawiko, Dilnaz, Husna ve Dayê. Albümde müzik dünyasında kendini kanıtlamış aranjör ve müzisyenlerin imzası var. Nail Yurtsever, Turhan Yapıştıran, Kemal Sahir Gürel, Adnan Karaduman ve Memo Gül şarkıların aranjesini yapıyor. 30 kişiden oluşan müzisyenler arasında Türkiye’nin en iyi sanatçılarıyla çalışan Ertan Tekin, Osman Aktaş, Eyüp Hamış, Adnan Karaduman ve Erdinç Şenyaylar bulunuyor.
MERAL KOCAMIŞ -ANF
ANF NEWS AGENCY