Özellikle Keçe Kurdan adlı parçası büyük beğeni toplayan ve çıkardığı Nüpel ve Kece Kurdan adlı albümlerle adından söz ettiren sanatçı Aynur Doğan, yeni bir albüm hazırlığında. Aynur, sanattan siyasete pek çok konuda Birgün’ün sorularını yanıtladı: Hilal Doğanay’ın röportajı
…
» Müzikle ilk tanışmanız nasıl oldu?Ailem de müzikle ilgilenen sadece bendim, ama yaşadığım topraklarda Alevi ve Kürt bir ailenin kızı olduğum için müzik o kadar da uzak değildi; çünkü ibadetler, cemler, semahlar saz ve sözle yapılıyordu. İbadet öyle yapıldığı için, aileden kimse müziğe uzak değildi. Çocukken o semahlara bizler de katılıyorduk.
Çocukken birilerini dinleyecek imkanımız olmadı; çünkü teybimiz, kasetimiz yoktu, bunlar hayatımıza çok sonradan girdi. Genelde yaşlıları dinlerdik ve o anlamda kulağımız müziğe aşinaydı. Ben neyi duyduysam, neyi öğrendiysem sevdiğim türküleri kulaktan söylerdim. Aile de bir düğün, buluşma, eğlence olduğu zaman, beni çağırırlardı “gel şarkı söyle” diye. O zaman da sesimin güzel olduğu söylenirdi. Ben de fırsat buldukça gidip söylerdim.
Aslında, Eurovision şarkı yarışmasına katılmaya pek hevesli değilim, çünkü benim derdim; bir yarışmaya katılmak ve kendimi göstermek değil de, daha çok müzik adına bir şeyler yapmak, iyi müzik yapmak, insanlara doğruları verebilmek, kültürünü doğru temsil edebilmek, en büyük derdim, kaygım bu. Ama Kürtçe müzik yapan biri olarak da, Türkiye’de böyle bir adım atılırsa, Kürtçe müzik olarak tabiî ki katılırım, en azından bana getireceği değil, ama Kürt müziğine ve Kürt kültürüne getirecekleri açısından çok önemli bir adım olur diye düşünüyorum. Hoş bir şey de olur, ama ben katılır mıyım, katılmaz mıyım? Onu bilemiyorum.
Böyle bir şeyi hiç düşünmemiştim, ama Aynur’u eğer o yarışmaya göndermek istiyorlarsa, öncelikle neden gönderecekler, yaptığım bir şeyi inanarak ve saygı duyarak yaptığım için, çıktığım hangi sahne olsun, Eurovision şarkı yarışması olsun, orada bütün samimiyetimle olmak isterim. O samimiyetlik olmazsa zaten sahneye de çıkamıyorum. Ama Türkçe olur ama Kürtçe, onu bilemem, ama ben Kürtçe de kendimi çok iyi yansıtan ve aslında adını Kürtçe şarkı söyleyerek duyuran ve sevdiren birisi olduğum için de, tabiî ki Kürtçe söyleyerek katılmak isterim, Türkçe söylenmesine karşı olduğum için değil. Bu biraz da dönem ve şartlara bağlı bir şey. Türkçe de olur niye olmasın. Bu sadece dil meselesi değil, hissiyat meselesi olduğunu düşünüyorum. Bir insanı belirleyen en önemli şey, çocukluğundan gençliğine kadar yaşadığı yerdir. O süre çok önemlidir, insanın aldığı dönemlerdir ve ben orada, o kültürle büyüdüm, gözümü kapatıp şarkı söylediğim zaman oralara gidiyorum. Çünkü her şeyim orada; geçmişim, değerlerim, inançlarım ve şekillendiğim topraklar orası.
Değil tabiî ki; bir bütündür bu, Kürt müziğinin zenginliği, güçlülüğü, kendi yorumumun güçlülüğü, işime verdiğim önem ve samimiyetim, bunlar bir araya gelince bir duruş belirliyorsun ve sadece Kürt olduğun için o erkinliklere çağırılmı-yorsun. Bir bütün olarak çağırılıyorsun. Neticede birçok Kürtçe müzik yapan ve gerçekten de çok güçlü sesler var yurt dışında. Hatta yurt dışında girişimlerde bulunup ama bir sonuç elde edemeyen müzisyenler var. Hem şans hem de büyük bir çabanın sonucu, ben hep oraları düşledim. İnsan ne istediğini bilince ona ulaşıyor. Sadece Türkiye’de dinlenen birisi olmak değil de, dünyada da dinlenebilen bir müzisyen olmak istiyordum.
Yasalar çıkmış, Kürtçe müzik serbest, herkes kendi dilinde müziğini yapacak deniyor, ama bireysel yasaklar devam ediyor. TV kanal sahipleri, programların başındakiler ve gazetelerin yayın yönetmenleri bireysel olarak, yasal olarak serbest olan bir özgürlüğü yasaklıyorlar. Bunlar halen ön yargıları olan kişiler, gülüp geçiyorum artık, beni çok da enterese etmiyor. Çünkü ben yapacağım şeyi biliyorum, inandığım şeyi biliyorum, beni bir milyon kişi dinlemesin yüz bin kişi dinlesin, ama doğru dinlesin, benim hedefim doğru bir dinleyiciye ulaşmak, alıp tüketen bir dinleyiciye ulaşmak değil. Onun için televizyonla pek ilgim yok, çok da sevdiğim bir şey değil, ama Türkiye’de keyfi yasaklar var.
Gittiğim televizyonlarda şöyle problemler yaşadım; Kürtçe bir albüm yapıyorum, Kürtçe şarkılarıyla tanınan birisiyim, ama bana şöyle bir şartla geliyorlar; “Türkçe söylerseniz televizyona çıkarsınız” diye, fakat ben televizyona çıkmaya çok da hevesli değilim. Portekiz’de, İrlanda’da gazetecilerle yaptığım röportajlarda bu konulara değindiğimde biraz tuhaf oldular. “Türkiye’de basın özgürlüğü yok mu?” Diye sordular. Türkiye’de her bireyin bir yasası var, çünkü Türkiye pek çok kimliğin, düşüncenin yaşadığı bir yer, onun içinde herkes kendi kafasında bir yasa var.
»Gittiğin yerlerde aldığın tepkileri nasıl karşıladın?
Yabancılara yönelik verdiğim konserlerin hepsinden çok memnunum, çünkü önyargısızca gidip şarkı söylüyorsun, hiçbir şey düşünmüyorsun, şuradan bir slogan mı gelecek, şuradan birisi konseri provoke mi edecek, ya da şuradan birisi farklı bir tepki mi gösterecek diye bir düşüncen yok. Oradaki insanlar müzik dinlemeye geliyorlar, kafasında hiçbir önyargı olmadığını hissediyorsun ve gerçektende yaptığın işin zevkine varıyorsun, yaptığın işi daha çok seviyor, gözünü kapatıp sadece müziğe kendini kaptırıyorsun. Genelde kiliselerde, katedrallerde verdiğim konserlerden çok zevk aldım, çünkü akustik olarak beni çok tatmin ediyor. İrlanda, Paris, Singapur, Portekiz ve Yunanistan konserlerimiz çok iyi geçti. Çok güzel konser salonları var ve dinleyiciler çok iyi. Genellikle dünya müziğini bilen, takip eden kişiler konserlerime geliyor.
Yaşlılardan, Dengbejlerden etkilendim ve hala da onlardan etkileniyorum. Ben daha çok geçmişe dönük birisiyim. Aslında ileriye gidiyorum, ama ruhum geriye dönüyor. Geriye dönmesinin sebebi de benim orada yaşadıklarım, bıraktıklarım, Dengbejlerimdir. Çünkü oradan besleniyorum.
Kürt müziğiyle ilgili bir gelişim göremiyorum. Neden göremiyorum, çünkü Kürt müziğini finanse eden bir sektör yok ki, bir gelişim olsun. Kürt müziğiyle ilgili yatırımlar yapılmıyor, Kültür Bakanlığı bu anlamda destek olmuyor. Kürt müzisyenler kendi çabalarıyla, ancak bireysel çalışmalar yapıyorlar, ama o da bir yere kadar. Albümü çıkartırsan o albümle ilgili bir tanıtım yapılmıyor, küp çekiyorsun ama televizyonlarda gösterilmiyor, konser yapılacak, ya yasaklanıyor ya da gerekli sponsor bulunamıyor. Kürt müzisyenler biraz zor durumda, destek olunursa, önü açılırsa ve Türkiye’de daha farklı bir bakışla yaklaşılırsa o zaman görebiliriz Kürt müziğinin nereye doğru gittiğini. Buna rağmen çok iyi çalışmalar da var.Zaman zaman dünyanın halini düşünüyorum
Küresel ısınma, dünyada ki savaşlar, nükleer bombalar bu tür şeylerin önüne geçmek insanların aklına gelmiyor.Dünya elden gidiyor, acaba, ne kadar ömrü kaldı diye düşünüyorum zaman zaman.
Uçaktan çok korkuyorum. O kadar çok uçmama rağmen bu korkuyu atamadım. Hostes konuşmaya başladığında korkum da bir o kadar coşuyor. Fransa dönüşünde uçağımız bir boşluğa girdi, o zamandan beri korkuyorum.
Bu aralar kendime yönelik çalışmalarım olduğu için Klasik Kürt müziğini dinliyorum.
Benim için bir filmde gerçekçiliğin de olması gerekiyor. En son Kürt sinemasından “Yarım Ay” filmini izledim. “Gladyatör” filminin müziğini eskilerden Çingeneler Zamanı filmini ve müziklerini çok beğendim. Türkiye’de “Yazı Tura”, “Eşkıya” filmlerinin müziklerini beğendim.
DTP’nin Meclis’e girmesi geç kalınmış bir şey» DTP’nin Meclis’e girmesini nasıl değerlendiriyorsun?
Çok güzel hatta geç kalınmış bir şey. Artık Kürt sorununun mecliste de tartışılması, temsiliyet bulması demokrasi adına sevindirici. Eğer daha önce meclise girselerdi, belki çok daha farklı bir noktada olmuş olacaktı, belki de birçok sorun çözülmüş olacaktı. Konuşmadan, bir şeyleri ortaya dökmeden kimse kimsenin derdini anlamıyor. Çok olumlu bir gelişme, umarım daha da iyiye gider. Kadın milletvekillerin olması ise çok daha olumlu bir gelişme, çünkü kadınların olduğu yerde daha çok iletişim, uyum söz konusu. Daha barışçıl ve samimi yaklaşımları olduğu için kadınların mecliste olması gerektiğine inanıyorum.
»Son günlerde özellikle TTK başkanının açıklamaları gerginliğe neden oldu. Sen nasıl karşıladın bir Alevi Kürt olarak?
Kürt Aleviler Ermeni olabilirler. Kimin nereden geldiği? aslında ne olduğu? Bence çok önemli değil önemli olan bireyin ya da toplumun kendisine kabul gördüğü, barışık olduğu ve istediği kimliktir. Ben bir Kürt Alevi olarak Ermeni olabilme ihtimalinden rahatsızlık duymuyorum ama bu kimliklerin herhangi birine sahip olmayan TTK başkanı neden rahatsız oluyor bunu anlayamıyorum?