Zülküf Kışanak, ‘AHPARİK SARKİS Aşağı Mahalle Yok Artık’ kitabı ile Anadolu ve Mezopotamya’da yaşanan acıların köklerine iniyor.
Gazeteci-Yazar Zülküf Kışanak’ın ‘AHPARİK SARKİS Aşağı Mahalle Yok Artık’ adlı kitabı Belge Yayınevinden çıktı. Kitap, şiirsel bir dil ile bir zamanlar yeryüzü kültürünün düşünsel ve estetiksel beşiği, yüreği sayılan, sanatın felsefenin nabzını elinde tutan Anadolu, Mezopotamya’nın en otantik halklarının ve tüm mazlum halkların da Dengbêji gibi çileli tarihini anlatırken, sonsuz ağıtını da söylüyor insanlığa. İnsanı insan yapan şeyin karanlığa başkaldırısıyla, çarpıcılığı aklın çığlığı gibi etki bırakıyor. “Ruhu acıtılmamış, bedeni kanatılmamış insan yok yeryüzünde” derken, anlamsızlığın (karanlığın) içinde ışığın yüreğimize değiş anlarında, bilincimize vurulan prangalardan kurtulabiliriz diyor. İnsan bunca çağı bunca acıyı yaşarken, Zülküf Kışanak, kendi tarihinin de acılarının köklerine iniyor, inceliyor ve irdeliyor. Yazar romanında, insandaki vahşeti, bu vahşetin kökenini ve bu vahşeti yöneten yasaları inceliyor.
İnsanla insanın, insanla yaşamın arasındaki bu yabancılaşmanın ve vahşetin arasındaki sır? Tarihin pusu kurduğu zamanlarda, kim zengin olacaksa onun kutsal olacağı, paranın, malın mülkün imparatorluğunun kurulacağı, sonrasında gelen ise etnik ve din düşmanlığıdır. “Beyler en verimli bakımlı büyük tarlaları kendi aralarında paylaştılar. Geri kalanlara da marabalar kondu.” Önce, yüzyıllardır ana topraklarında yaşayan ve gidecekleri başka yerleri de olmayan yetenekli Ermeni halkını katlederek engizisyonlarında yargılayacaklardır. Sonrasında Türk İslam sentezi daha iyi olacaktır. Oysa yeterdi herkese, Anadolu toprakları beraberce komşu kanı ile yıkanmadan.
Dewran ile Ahparik bir bütündür…
Anı – roman kitap, okuyucuya senaryo etkisi verirken filmografik akışı kanlı tarihin gazabıyla yaşanılamamış parçalanmış hayatlar ana örgüsüdür. Yazarda öz ve biçim arasındaki diyalektik ilişki, neyi nasıl anlatacağının sağlam işçiliğindedir. Toplumsal analiziyle bilincimize vurulan prangadan kurtarma gayreti içindedir. Karanlıkta yürümek kimseyi bir yere götürmez çünkü. Ana karakter Dewran ile Ahparik (kardeşim) Sarkis bir bütündür adeta. Okuyucu içsesiyle yazarını da arar içinde. Heredan’lı Dewran’ın yüreğinin kayıp parçası, kardeşlerin en firarisi Heredan’lı Ahparik Sarkis’i büyük kırımdan sonra kaybedip ararken başlayan yılları, yaşamının bütününün adanmışlığı olur. Dewran’ın yaşadığı büyük ızdırap, korumasız yardımsız Ermeni halkının vahşi kıyımına olduğu kadar, kendi halkına ve tüm mazlum halklar içindir. Bu acıyı anlatış biçimi İsa’nın çileciliğinde, destansı lirik bir dildir. Tüm insan hallerini de kapsayan en yücesinden cücesine karakter çözümlemeleridir.
“Heselm de bulduğun kuzen Sarkis, seni misafir ettiği konağın büyükbabası Zekele ağadan kalma olduğundan bahsetti mi? Nereden Heselm köyüne geldiği bilinmeyen Cemalo ağa el koymuş konağa. Sarkis’in büyükbabası tarafından ünlü duvar ustası Ermeni Ardaş ustaya yaptırmış çift katlı çift eyvanlı konak. Sarkis konağın hemen sağ girişindeki eski at ahırında yaşıyormuş karısı muhacir Fate ile birlikte. Marabası olduğu konağın, büyükbabasının olduğunu söylemedi öyleyse Sarkis?..”
Sultan Reşat, Enver Paşa ve Barut…
Romandaki olaylar tesadüfler değildir, birbiri içinde doğan kanı kanla yıkayan hüzünlü öykülerdir. “Aslına bakarsan hepimizin bir parça günahı var her geçen gün biraz büyüyen kötülükte.” Bir anlamıyla da Kürt halkının Ermeni halkından özrüdür.” Yoksul Kürt vahşet çığlıklarıyla ölüme gidenlerin cesetlerinden neyi var neyi yok alıp giyindiler.” Kırıma katılmayan Kürtleri de cezalandırdılar.
Osmanlının pusu kurduğu, doğanında onaylamayacağı kıyımını yaşatmadığı Ermenilere ne bir dere ne bir düden ne bir uçurum bırakmıştır. Sultan Reşat, Enver Paşa ve Barut Ali gibilerin kanlı tarihi, savaşta oldukları bahanesiyle yoksul köylüden yiyeceklerini almış vergi toplamış, askere gidenler geri dönememiş ve Kürt isyanları da vahşice bastırılmıştır. Dewran’ın yarısı olan, Vartanuş teyzenin ana kuzusu Heredan’lı Ahparik Sarkisi ararken, asıl insanlığı aramıştır. Yazar Kışanak ise, “İnsan çok şeyi unutabilir ama tanığı olduğu zulmü, köle pranga gibi beynine vurulmuş çığlığı hiçbir zaman unutamaz” demektedir yapıtında. Matematiksel mantığın devrimci sürecine böylede girilir elbette.
Heredan’da buluşmak tesadüf değil
Şeyhmus Diken, GİTTİLER İŞTE adlı deneme kitabında Diyarbekir’li Mıgırdiç Margosyan’dan bahsederken, Zülküf Kışanak ile anı edebiyatta, Heredan’da karşlaşmaları tesadüf değil elbette. “Heredan, bugün Diyarbekir’in Dicle ilçesine bağlı, şimdiki adı Kırkpınar olan, 1870’lerde 50 hanesinden 18’inin Ermeni olduğu Margosyanların köyü. Baba Sarkis 1915 yılında, kırımlarda daha 4 yaşındayken Siverekli bir Zaza köy ağası tarafından kapılmış. Sünnet ettirilmiş ve adı da Ali olmuştur. İşte kim bilebilirki, beklide o çocukluk günlerindeki kimlik değişimine tepkidir baba Sarkis’in yaşam boyu Ermeni kimliğini cümle aleme ayan beyan haykırması. Bu sebepten belki de Margosyan daha on beşindeyken ve kendi ifadesiyle “evlenmeyi düşlerken” İstanbul’a okumaya yollanmıştır. Ve bugün İstanbul Şişli’deki Ermeni mezarlığında yatan hemşehri Dişçi Sarkis’in mezar taşında Heredan’lı Sarkis Margos 1911 – 1989 yazması bundandır.” Yazar Kışanak’ın Dewran’ı da sürüsünden kopartılmış kanadı kırık başka bir Berdan kuşunu, sonsuz aradığı Ahparik Sarkis’ini uğurlamıştı Heredan’dan.
M.Margosyan’ın ‘Tespih Taneleri’ adlı anı romanındaki baba köyü ise: “Saro nenem Heredan’daki evlerinde tarhana hazırlayıp kuruması için dama sermiş; aynı gün, bahçeden topladığı sebzelerle turşu kurmuş; ama o yılın hem damdaki tarhana, hem de kilerdeki turşu kurtlandığı gibi, bir de o kara haber köye ulaşmış. Ermeniler köylerini boşaltıp Kafle’ye çıkacak!..” Ahparik Zülküf’ün, Mıgırdiç Margosyan’la Heredan’da karşılaşmaları tesadüf değildir elbette. Aşağı Mahalle Yok Artık ama Anadolu’muzun bu üç değerli yazarı kadim Mezapotamyanın oğullarıdır. İnsanlıkta buluşmak dileğiyle.
GÜLTEN MADENLİ / Sanat Tarihçisi
YENİ ÖZGÜR POLİTİKA